4 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Dokunuş

Bugün nihayet bir fırsat yaratıp artık neredeyse alnıma doğru yürüyen kaşlarımı aldırmak için güzellik salonuna gittim. Her zamanki salonda, her zamanki kızı, her zamanki kanepede beklerken nasıl yorgun olduğumu anladım. O an, o küçücük krem rengi deri kanepeye
kıvrılıp uyumanın dışında hiçbir şey istemiyordum.

Hiç aklımda yokken manikür ve pedikür de eklettim. Ellerim, ayaklarım sıcacık köpüklü suların içinde beklerken kafamı geriye atıp gözlerimi kapattım. Kıza bir telefon gelse ya da bir yerden çağırsalar da geç kalsa diye düşünürken neşeli bir ses hoşgeldiniz dedi. Kafamı kaldırınca salonun sahibesi bayanla gözgöze geldim. Aynı anda yüzüme düşmüş bir tutam saçı parmaklarının arasına geçirerek geriye attı. Tanrım nasıl bir şefkat duygusu yayıldı tüm hücrelerime anlatamam. O an bir kedi gibi mayıştım. Annemi özledim. Sürekli beni dizine yatırıp sırtımı sıvazlayan rahmetli anneannemi özledim. Bir dokunuş, sadece bir dokunuş beni nasıl yumuşattı, nasıl huzur verdi, nasıl bütün stresimi aldı anlatamam. Bazı insanların elinde ne var bilmiyorum ama acayip bir şifa veriyorlar size dokunduklarında. Ne zaman başım ağrısa, ağlasam, kızsam anneanneme koşardım. Onun elleri, içimde negatif ne varsa söker alırdı. Yırtıcı bir kaplan gibi girdiğim evden kuzu gibi çıkardım. Öyle oldum yine. Bir dokunuş, bin tane anı canlandırdı bende... Özlediklerimi daha çok özledim; ama en çok ellerini. Bana yemekler pişiren, beni okşayan, beni seven, bana dokunan ellerini...

İşin kötüsü bir dokunuşla ne kadar uzun zamandır dokunulmaz olduğumu anladım.

2 yorum: